Gerçeğin Sınırlarında Mütevazı Soruşturmalar
Bu yazı, her türlü bilgiyi sorgulayan külli şüphecilik minvalinde bir bahsi değil, bilhassa dünyanın hakikatine dair şüphecilik bahsini ve dünyadaki şeylerin nasıl münasebette olduğu üzerine sorgulamaları kendisine konu alacaktır. Bu bahsi konu alırken, öncelikle dünyanın gerçekliğinin anlamını sorgulamak, müteakiben bu gerçekliğe yönelik şüphenin kendisini ve sonrasında ise sorunun kendisini irdelemek zaruri olacaktır. Metodolojik olarak diyalog formunu tercih etmemin sebebi, şüphenin kendisinin de düşünceyi sorgulayan bir iç diyalog olmasıdır. Bu yöntem, hem şüphenin doğal seyrini takip etmemize imkan verecek hem de düşüncenin kendi kendisiyle hesaplaşmasını görünür kılacaktır.
“Gördüğümüz dış dünya gerçek midir?”
-Bilmiyorum, onun hem gerçekliğinden hem de gerçek olamayışından şüphe ediyorum.
“Dünya nasıl olsaydı ona gerçek diyebilirdik?”
-Şeyler olduğu gibi olsaydı ve kendilerini yine kendi olarak tezahür etselerdi ve bunun için yeterli delillerimiz olsaydı dünyaya gerçek diyebilirdik.
“Şeyler nasıl olsaydı onlar olduğu gibi olmuş olurdu?”
-Şeyler kendi hakiki mahiyetlerinde zuhur etselerdi ve şeylerin birbirleri arasındaki münasebetlerde araya bir filtreme süreci girmeseydi, olduğu gibi olmuş olurlardı. Şeylerin “oldukları gibi” olduğundan ancak onları idrak eden bir öznenin yokluğunda ve bu öznenin anlama sürecindeki filtrelerin bertaraf edilmesiyle emin olunabilirdi. Yani ben olmasaydım, ancak o şekilde dünya gerçekliğiyle baş başa kalırdı. Ancak şeylerin şu anki dünyada kendi gibi olup olmadıklarından emin değilim ve buna şüpheyle yaklaşıyorum.
“Senin olmadığın bir dünyada dahi şeylerin kendisine içkin olan varlık minvallerinde bir idrak ve filtreleme süreci olarak kendisini şeylerin birbirleriyle münasebetlerinde ortaya çıkaran bir anlama-filtreleme hususu yok mudur? Yani demek istediğim, şeyler ile yine şeylerin bir filtreleme ve işleme süreciyle münasebetler kurması ve aksine bir durum olmaması onları daha az ‘gerçek’ yapar mıydı, yoksa gerçekliğin zati kendisi bu mudur?
Mesela bunu şu şekilde teşrih edebiliriz: şeyler kütle çekimiyle birlikte varlık minvalinin kategoriyal bir belirlenimi olarak kendini gösterme ve bir belli etme hali olarak zuhur ettiğinde – bir bakıma ‘Ben buradayım!’ dediğinde – bir başka şey ve varolan olan uzay-zamanın geometrik yapısında meydana gelen tahavvülatta – yani uzay-zamanın kendini izhar eden varolanı idrak etme safhasında! – herhangi bir araya giren filtre yok mudur? Yoksa etkileşim ne surette vuku bulmaktadır? Bir varolan kendi varlık minvalini kendi kendiselliğiyle nasıl bir filtre olmadan beyan edebilir veya nasıl bir filtre olmadan bu minval algılanabilir? Uzay-zamanın o şeyin sadece kütlesini -diğer alan enerjilerini algılamadan- herhangi bir şekilde idrak etmesiyle insanın dünyayı kendi filtresinden geçirmesi durumunda bunlardan birinde bir filtre var ve diğerinde yok iddasında bulunabilir miyiz? Eğer böyle bir iddiada bulunulacaksa yine az önceki soru sorulacaktır – varolan kendi varlık minvalini kendi kendiselliğiyle nasıl bir filtre olmadan beyan edebilir? Bu mümkün müdür? Bir şey olan ve belkide kendisinden daha temel bir şey bilmediğimiz uzay-zamanın kendisi yine şeyleri kendisi filtresinden (kütleden) anlamakta gibi gözükmüyor mudur? Bunun bir filtreleme süreci olmadığına bizi ikna edecek deliller var mıdır? Eğer buna bir cevap verilemeyecekse gerçekliğin açıklaması olarak sunulan, olduğu gibi olma başka bir veçhe ile açıklanmalı ve tahayyül edilebilir bir zeminde tutulmalıdır aksi halde burada kastedilen gerçek dünyanın ne olduğu (sezgisel olan gerçek dünya kavramına benzemediğinden açıklanmaya muhtaçtır çünkü gerçek dünya denildiğinde insan dünyanın kendisini anlar) serimlenmelidir.”
-Emin olamıyorum, emin olamıyorum…
“Burada emin olamayışın, dünyanın gerçekliğinden emin olamamak değil, dünyanın gerçekliğinin kendisinin ve olduğu gibi olmanın ne olduğundan emin olamamaktır. Öyleyse gerçek dünya ve olduğu gibi olma kavramının özünü ve doğasını henüz kavrayamamışken, onun nasıl mümkün olabileceğini tahayyül edemezken ve açıklayamazken, onu fenomenal veya gerçek (her ne dersen) dünyanın kendisinin bir niteliği olarak kabul edip (her nasılsa) sonra da onun atfedilmiş bu özelliğinden şüphe duymak, tıpkı bir dairenin !!’^!’^! olup olmadığından şüphe duymak gibidir ve bu, anlaşılmamış olanın sorgulanmasındaki mantıksal boşluğu gözler önüne serer.”
-O halde gerçek dünyadan ne anladığımı değiştiriyorum. Gerçek dünya sadece kendi kendisinin nedeni olan şeylerin bulunduğu dünyadır.
“Zaman akışı içinde bir şeyin kendi kendisinin nedeni olması mümkün değildir. Çünkü bu durumda, bir şeyin kendisini oluşturabilmesi için henüz var olmadan önce var olması gerekir ki bu zamansallık içinde çelişkili bir durumdur. Sadece zamansallık olmadığı durumlarda kendi kendisinin nedeni (nedenin aranmaması) mümkün olabileceğinden, çünkü zamansallık nedenselliğin üst öncülüdür, kendi kendisinin nedeni olan şeylerin bulunduğu dünya demek zamansallığın olmadığı dünya demektir. Lakin zamansallık halihazırda olduğundan, zamansallığın olmadığı dünyayı(kendi kendisinin nedeni olan şeylerin – nedenlerin aranmadığı- olduğu dünya) uzay-zamanın mevcuda çıkmasının ardından gelen hadiseler harici hadiselerin oluşturacağı dünya olarak tahayyül etmek dışında bir tahayyül seçeneğimiz olmayacaktır (bu dünyada ancak olaylar ardı ardına gelmeyecektir). Lakin bu dünyaya gerçek demenin ne sezgisel olan hakikat mefhumuyla ne de konuyla alakası vardır. Yani bu, gerçek dünya güzel dünyadır ama bu dünya güzel değildir o yüzden dünya gerçek değildir demek kadar alakasızdır. Bu yüzden gerçek dünyayı sadece kendi kendisinin nedeni olan şeylerin bulunduğu dünya olarak tahayyül etmek alakasızdır.”
Ayrıca bütün bunlara ve söylenenlerin saçma olduğunu iddia eden şöyle bir yanıt da getirilebilir mi?
Sorulan sorular (ayrıca onlara verilen cevaplar) ve şüphenin kendisi tamamen saçma mıdır (öyleyse cevaplar da saçmadır)? Dünyanın kendisinden şüphe etmek yine varolanın dünyaya bırakılmışlığından kaynaklanan bir edinim ise şüphe yine kendisini şüphe ettiği şeyden edindiği için şüphe etmek sorulması gereken asıl soru yada mevzubahis bir soru olmayacaktır. Bu yüzden soru gittiğimiz yönün tersi yöndedir.
Yoksa bütün bunların saçma olduğunu iddia eden bu yanıtın kendisi ve metodolojisi de, tersine mühendisliğin mümkün olmadığı, yine dünyaya atılmışlıktan kaynaklanan ve onun dilini kullanan eskisinden hiçbir farkı olmayan ancak yeni olma iddiasındaki bir inşa teşebbüsü müdür?
İnsan bazen hiçbir neden olmadan bu tamamen saçmalıktır diyebilmeli. (19)