Aptal Celil

Adam çok hastaydı ve ölüm döşeğindeydi. Bugün hatta saatler içerisinde öleceğinin farkındaydı. Yerinden kalkacak, doğrulup mutfaktan su alacak mecali bile yoktu. İpekten yapılma çarşaf ve yastık kılıfının üzerinde uzanıyordu onların ipekten olmasını tercih ederdi çünkü saçları için ipek daha sağlıklıydı. Odasında bir yatak bir çalışma masası, kitaplık ve bir duvar saati haricinde herhangi bir şey yoktu. Adamın odası öyle küçüktü ki, adam yatağında uzanırken elini azıcık uzatsa çalışma masasına dokunabilir, başını çevirdiğinde ise kitaplığın tozlu ciltlerini sayabilirdi. Havada uçuşan tozlar burnunu gıdıkladı, hapşuracak gibi oldu ama adam hapşurmadı, odasını iki haftadır süpürmüyordu ve süpürmesi gerektiğini farketti. Odasını süpürmesi gerektiğinden öleceğinden emin olduğu kadar emindi. Adam duvardaki duvar saatine baktı. Saat, adamın gözlüğünü kullanmadan saatin kaç olduğunu göremeyecek kadar uzaktaydı, çokta küçük bir saat sayılmazdı ortalama bir duvar saati boyundaydı. Zaten saatin kaç olduğu umurunda değildi, saat denilen aletin kendisini düşünüyordu, belkide ilk defa zamanı o aptal aletten daha iyi anlıyordu.
Adamın içerisinden şu düşünceler geçti ve sonrasında üç kez sesli bir şekilde konuşmakta zorlanamsına rağmen tekrarladı;
“Öleceğimi hiç düşünmemiştim, kendimi hep o hiçbir zaman araba çarpmayan, bir hastalığa yakalanmayan bir kaza geçirmeyen, sakat kalmayan, kör olmayan, ölmeyen şanslılardan zannederdim. Aslında hala da zannediyorum yada zannetmek istiyorum. Kendimi bildim bileli yaşıyorum buna hazır değilim, buna hazır değilim, buna hazır değilim.”

Adam yaşadığı “gereksiz” hatıraları düşünüyordu, bir daha elektrikler yokken karanlıktan tuvaletini yapamayacak, bir daha hiçbir yemeğinden kıl çıkmayacak ve bir daha evdeki eşyalarını göremeyecekti. Adamın eşyalarla alışılmadık bir bağlantısı vardı. Onlara birer ruh atfedermişçesine sinirlenebilir, arkadaş gibi görebilir ve üzülebilirdi. Aptal ve bozulan eşyaları hiç sevmezdi. Eşyalar adama bir hatırayı çağrıştırırdı ve bu hatıra sevinçli veya hüzünlü olsa bile adamı üzerdi.
Adam kendini ölüme hazırlamak zorundaydı ama buna yakın bile değildi, kendini üzgün hissetmekten çok öleceği için sinirlenmişti.
“Yaşamak istiyorum! hep var olmak!
Ama sonsuza kadar yaşamayı da istemezdi böyle bir şeyin işkence gibi bir şey olduğunu düşünürdü. Nefes almakta zorlanıyordu ve küçücük odasında sıkışmış gibi hissetti. Bazenleri rüyasında koltuğun arkasına sıkışmış olduğunu görürdü, benzer bir hissi yaşıyordu. Adam orada uykuya daldı, belki de son bir uykuya.

Rüyasında eski arkadaşı Celil’i gördü. Celil çok bilgili, zeki, insanlara tepeden bakan, küstah ve dobra biriydi. Ancak adam sadece onun yanında kendisini özgür hissederdi. Çünkü adam Celil’i kendinin oralarda derinlerde yaşayan bir parçası olarak görürdü, bu yüzden bir zamanlar en iyi arkadaşı oydu. Celil adamın gözünde adeta bir tanrıydı hatta bazenleri adam Celil’in neyi bilemeyeceğini bile düşünürdü.
Adam Celil’e şunları dedi;
Ölüyorum! Eski dostum ölüyorum!
Ama yaşamak istiyorum, daha çok yaşamak!
-Neden bu kadar yaşamak istiyorsun?
Olmak istediğim gibi biri olamadım, hep senin gibi akıllı ve bilgili biri olmak istedim. Biraz daha zamanım olsa her şey yolunda gidecekti, bu yarıda kalmışlığa hazır değilim. Anlıyor musun hazır değilim.
-Var olan olarak var olmaya devam etme istencinde olman gayet normal.
Adam bu cevaptan hoşlanmadı, ama Celil’ e gereksiz bir güven duyuyordu ve ona yardım edebilecek tek kişinin o olduğunu düşünüyordu.
Biraz daha yaşamak istiyorum beş on yıla hayır hatta sadece beş yıla beş yıla daha ihtiyacım var. Her şeyi tamamlamak ve hazırlanmak için.
Celil küstah bir şekilde cevapladı;
-Sen zaten hep var oldun ve sadece beş yıl değil hep var olacaksın!
Aptal Celil ölüyorum Aptal Aptal!


Adam orada öldü ve birdaha uyanmadı…